1 Sevgisiz büyüyen çocuklar güvensiz bağlanmayı öğrenirler. Sevgi ve şefkatini göstermekten çekinmeyen annelerin çocukları anlaşıldıklarını ve desteklendiklerini hissederler. Çocukluk çağlarından itibaren başkalarıyla kurdukları ilişkilerin güçlü ve şefkatli bağlarla kurulduğuna, dünyanın keşfedilmeye açık Bebeksahibi olmak ve anne olmakla ilgili konu açıldığında, çevrenizdeki anne olan tüm kadınlar bunun dünyanın en iyi duygusu olduğunu söylerler. Şu an 3 aylık olan bir oğlum var ve ben bu sözlerin asla doğru olduğunu düşünmüyorum. Anne olmak, içinizdeki en korkunç duygularınızı ortaya çıkarır. Doğum 2809/2015 Dünya Edebiyatı. Anna Karenina, Kırmızı ve Siyah, Jane Eyre başta olmak üzere Dünya Edebiyatı’nda iz bırakmış en güzel aşk romanlarını derledik. Bu listeyi 15 ile sınırlı tuttuğumuz için listeye alamadığımız kitapları yorumlarda yazabilir, yazımızı beğendiyseniz sosyal medya üzerinden Antropolojiokumak istiyorsanız, Dünya Burs Forumu, 10'de dünyanın En İyi 2022 Antropoloji Kolejlerinin bir listesini sağlamıştır. Sıralamamız, ABD Eğitim Bakanlığı'ndan alınan akademik, kabul, finansal ve öğrenci yaşamı verilerinin doğru bir analizine ve öğrencilerden ve mezunlardan gelen milyonlarca incelemeye Afrikanın en stratejik projesinin boruları Tosyalı’dan . Nidapark Çengelköy’de Tahincioğlu, cazip kampanya fırsatları sunuyor . Ev yenileme pazarı 2028’de 1 trilyon doları aşacak . DOLAR 14,7517. EURO 15,9341. ALTIN 915,87. BIST 2472,5. FatihSultan Mehmet ’i canlandırmak için at binmeyi, kılıç kullanmayı bilmek yetmez. Ezelden ebede dünyanın en büyüğü olmak için yanıp tutuşan 21 yaşındaki bir gencin duygusunu yakalamak gerek. Cem Yiğit Üzümoğlu bunu yaptı. Sadece tarih kitabı okuyarak değil, kendi 21 yaşını hatırlayarak. Kendi iddiasını O8PS. “Anne olmak nasıl bir duygu?” sorusunun cevabını bir anne nasıl verir dersiniz? “Harika”, “Çok güzel”, “Süper”, “Dünyanın en güzel duygusu…” olarak cevabınızı alabilirsiniz. Anne adayı bebeğinin olacağını öğrendiği ilk andan itibaren bu farklı duyguları hissetmeye başlar. Aşırı titiz, düzenli ve hijyen bir anne olmayı bırakmak Bu aşırı çabalar anne üzerindeki baskıyı arttırmaktadır. Önceden düzenli bir eve sahip olan anne bebeğin gelmesi ile dağınıklaşan ortamdan daha fazla rahatsızlık duymakta ve kalan az zamanda toparlanamayan mutfak ve odalar annenin kendisini daha gergin hissetmesine neden olmaktadır. Oysaki bu durum anne tarafından bebek gelmeden önce kabullenilmelidir. Bebekle birlikte eski düzen kalmayacak ve eve harcanan zaman bebeğe uyku saatlerini dinlenme zamanı olarak planlamak Birçok annenin yaptığı en büyük hata bu noktadadır. Bu zamanları iş yaparak değerlendirmek yerine kısa uyku molaları, müzik dinleme ve dinlenme zamanı olarak değerlendirmek annenin ruh sağlığını olumlu etkileyecektir. Bebekle geçirilen zamandan, oyunlardan keyif almak Gün içerisinde bebeğin fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının karşılandığı her anı oyun haline getirmek, onunla birlikte gülümsemek anneyi de psikolojik olarak rahatlatacaktır. Bedensel yorgunlukların azaltılması için keyifli dakikaların yatak oyunlarına dönüştürülmesi işe olan ilgi ve eşle birlikte geçirilen zaman Bebeğin aileye katılması ile birlikte evliliklerin birçoğunun zarar gördüğünü sıklıkla gözlemlemekteyiz. Bebeğin evliliğe güzel şeyler kattığı düşüncesi doğru olsa da artan sorumluluklarla birlikte eşlerin birbirine yeterli düzeyde zaman ayıramaması, ilginin bebeğe yönelerek, eşe olan ilginin azalması, paylaşımları azaltarak çatışmalara zemin hazırlamaktadır. Eşle yapılan günlük sohbetler, sevgi sözcükleri, dokunuşlar, bebeğin evliliğinize kattığı güzellikler karşılıklı olarak paylaşılmalıdır. Babalar; bazen bebekler ile iletişim kurma zorlukları yaşayabilir. Ne yapacağı, onu nasıl kucağına alacağı, onunla nasıl oynaması gerektiği ile ilgili anne kadar becerikli olamayabilir. Bu konuda da eşe destek olunması ve bebekle iletişimin arttırılarak babaya da görev ve sorumlulukların verilmesi annenin kendine zaman ayırmasına ortam hazırlayacaktır. Kendine bakımın azalmaması Artan sorumluluklar, yorgunluk nedeni ile anne kendi ile yeteri kadar ilgilenmemektedir. Kendine bakmayan, kendisi için çaba göstermeyen anne zamanla depresyona girebilir. Sosyal yaşamın bebekle birlikte kısıtlanmaması Hamile kalmadan önce keyif aldığı aktiviteleri bebekle birlikte bitirmemek önemlidir. Çocuk doktorunun izin verdiği ortamlarda bu aktivitelere devam edilmesi annenin psikolojisi ve bedeninin dinlenmesi açısından da yararlı olacaktır. Çalışan bir anne açısından çocuğunu yalnız büyütmek çok daha zordur. Çocuğunun gelişiminde yanında olamadığı, onunla yeterince ilgilenemediği düşüncesi ile yaşanan yoğun suçluluk duyguları annenin psikolojisini olumsuz etkiler. Çalışan anneyi psikolojik olarak rahatlatacak en önemli şey; çocuğuna bakan kişiye olan güvenidir. Bu kişi bir bakıcı, dadı veya anaokulu öğretmeni olabilir. Annenin bu kişilerle yakın, sıcak ve güven içeren bir iletişim biçimi kurması bu kişilerin de çocuğa ilgisini ve sevgisini pekiştirecektir. Psikolog Eda Gökduman Haberler > Bilim Açıklıyor Dünyanın En Güçlü Duygusu Aşkın Biyolojik Anlamı - 1625 - 1338 Sevgililer Günü yaklaşıyor. Dünyanın en güzel, en güçlü ve en karmaşık duygusu. Tabii ki aşktan bahsediyoruz. Kimilerine göre çok güzel, kimilerine göre de hayatı zindan eden bu duygunun bilimsel açıdan nedenlerine göz atıyoruz. Yanakların Kızarması Hoşlandığımız kişiyi görünce yüzümüz kızarır. Bunun sebebi nabız artışı ve adrenalin salgısıdır. Böylece damarlarda pompalanan kan akışı hızlanır ve kandaki oksijen miktarı artar. Bu da kırmızı görünmenize neden utandırıcıyken kadınlar neden allık kullanır? Cevap; potansiyel partnerlerine gençliğin çekiciliğini ve doğurganlıklarını göstermek için. Midede Kelebeklerin Uçuşması Bu hissi yaşamayan yoktur. Hem çok güzel, hem de çok tedirginlik veren bir histir bu. Sebebi vücudun stresli durumlarda verdiği 'savaş ya da kaç' tepkisi. Yine adrenalin kalbinizi hızlandırır. Çünkü kaçma durumunda hızlıca koşmanız gerekebilir. Vücudunuz sizi buna hazırlar. Beyin vücudun farklı bölgelerinin kan akışını değiştirir, bu da mide gibi organların etrafındaki kasların kasılmasına sebep olur. Vücut bu tepkiyi çok dramatik durumlarda verir, aşık olduğunuz kişiyi size fiziksel olarak zarar verecek biri olarak algılar. Öpüşmek Kesin kanıtlar olmasa da, öpüşmenin yüzleri çok yaklaştırdığı için feromonlarımızı karıştırmamıza yardımcı olduğu düşünülüyor. Böylece taraflar kaliteli bebekler yapıp yapamayacaklarını söyleyen biyolojik bilgilere sahip oluyorlar. Göz Bebeklerinin Büyümesi Aşık olduğunuzda göz bebekleriniz büyür. Bu otonom sinir sisteminin yol açtığı istemsiz bir durumdur. Adrenalin, dopamin ve serotonin gibi hormonlar da göz bebeklerini büyütür. Büyük göz bebekleri kişiyi daha çekici gösterir. Bu da cinsel cazibeyi teşvik eden evrimsel bir fonksiyon olduğunu ispatlıyor. Sarılmak Neden herkes sarılmaktan hoşlanır? Sarılmanın klasik fiziksel temastan farklı olduğu bir gerçek. Bunun sebebi sarılırken oksitosin hormonu salgılamamız. Bu hormon, sarıldığımız kişiyle bağ kurmamızı sağlıyor. Tıpkı bir anne ve bebeği gibi. Kalp Atışlarının Senkronizasyonu Birbirine aşık insanlar 3 dakika göz göze baktığında kalp ritmleri senkronize bir şekilde atmaya başlar. Bunun sosyal medyada dönüp dolaşan bir efsane olduğunu düşünebilirsiniz, ama bilim doğru olduğunu söylüyor. Uyuşturucu Etkisi Hiç uyuşturucu kullanmamış olanlar bile aşkın uyuşturucu etkisi verdiğini bilir. Araştırmalar aşkın beyindeki reaksiyonlarının kokainle aynı olduğunu gösteriyor. Her ikisinin de aynı anda beynin 12 ayrı noktasını uyarması ve coşkulu mutluluk hissini canlandırması; ne kadar benzediklerini ortaya koyan bilgiler. Yaratıcılığın ve İlhamın Artması Aşk ve seks, insanın yaratıcılığını artırıyor. Bunun sebebi beynin farklı fonksiyonlarını çalıştırması. Algıların açılması da diyebiliriz. Kalp Kırılması Çok üzgün ve mutsuzken kalbinizin gerçekten ağrıdığını, sıkıştığını, dökülüyor gibi olduğunu hissettiniz mi? Bu beyindeki anterior cingulate korteksinin neden olduğu bir şey. Ekstra aktif hale gelerek duygularımızı düzenler, bu sırada göğüs ve karın bölgesindeki vagus sinirini uyarır. Araştırmalar üzüntü kaynaklı kalp ağrısıyla kalp krizi arasında büyük benzerlik olduğunu gösteriyor. El Ele Tutuşmanın Etkisi Aşıkların el ele tutuşması, eğer taraflardan birinin bir sıkıntısı varsa ondan uzaklaşıp rahatlamasını sağlıyor. Araştırmalar gösteriyor ki, birbirine bağlı uzun süreli çiftlerin el ele tutuşması; tarafların yaşadığı stresli bir durumu azaltması ve onunla baş edebilmesi anlamında yarar sağlıyor. Aşk Hayatın Merkezi ❤️ Harvard Üniversitesi'nde yapılan 80 yıllık bir araştırmanın sonucu gösteriyor ki, insanlar hayatlarını aşkı arayarak ya da aşkın etrafında geçiriyor. Hayatın merkezinde aşk var, diğer her şey onun çevresinde. belki dünyanın en garip ama en içten tek duygusu... Anne olmak! dünyanın sonsuzluğunda kaybolmuş gibi bir şey. ayaklarım bir türlü yere basmıyor. hem de bu kadar yorulurken hala bu duyguyu hissedebiliyor olmak gurur verici. öyle can'dan öyle iç'ten ki kelimelere sığdırmak imkansızlık ötesinde. evet annemi daha iyi anladım, evet hayata çok daha başka bakıyorum, evet dünya başka dönüyor, evet saçım başım genelde dağınık, evet ruj süremiyorum oğluşumu öpmekten evet neredeyse uykumu hiç alamıyorum, evet artık daha ince düşünüyorum, evet asıl aşk'ı yaşıyroum, evet apar topar evden çıkıyorum, evet evimiz hep dağınık, evet dışarıda gezmek çok daha keyifli, evet onunla daha başka şeyler öğreniyorum... evetlerim bitmez minik elleri, minik ayakları dünyam nefesim,kokusu nabzım kokusu vardır teninde. içime çektim bol bol. hala burnumda tüter... Annelik bir bakıma fedakarlık demektir. hayatınızdan bir çok şeyi feda edersiniz. bazen su bile içemezsiniz onun ihtiyaçları önde gelir. bu bile fedakarlık işte. tuvalete gitmek için annemi beklediğim zamanlar bile oldu hiç biri gözüme gelmedi. her biri ayrı ayrı deneyim benim sevmeyi,yaşamayı,hayata bağlanmayı ve en önemlisi bir olmayı öğreniyor. artık başka bir parçanız daha var. onun en iyi şekilde hayata devam edebilmesi için fedakarlığın ötesine geçebiliyoruz. düşünmek... öylesine değil gerçekten varoluşunu bedeninizden bir can ile bağ kopuyor,kucağınıza veriyorlar. dünyanın en büyük tek gizemli mucizesi olsa bağınız kopuyor ama kalp bağı başlıyor . nasıl bir duygu bu! gözlerim dolu dolu oldu yine "nasıl doğuracağım " diye korkarken kucağıma aldım minik kalbimi hatta şöyle söyleyeyim; doğumdan o kadar çok korkuyordum ki bir gün kendimi psikolog odasında buldum. ve hiç unutmuyorum,otobüsle gidemeyeceğim için taksiye tam 50 tl vermiştim .çok zengin değilim ama içimde can taşımanın verdiği sorumluluktan kaynaklanan panik hali demeliyim galiba zeynep hanım bana şu cümleyi kurmuştu"dünyaya bir can gelmesi için Allan seni aracı olarak seçmiş. bu çok kutsal bir görev. en iyi şekilde yerine getirebilmek için elinden geleni yapacaksın" demişti. gözlerim dolmuş hemen hemen her şeye ağlar dönem çok duygusal olup ki benher daim duygusala bağlayan bir kişilik olarak bu dönemi çokdaha yoğun atlatanlardanım. geceleri uyuyamıyordum bir dönem hiç uyumadım diyebilirim. kafama takıyordum nasıl doğuracagım diye hay allah aslında doğum çok biraz değil uzay boşluğu kadar cok gereksiz büyütmüşüm. ve hatta su an mükemmel bir anı olarak hala hatırımda çok güzel duygular bunlar. isteyen herkesin yaşamasını diliyorum şimdilik bu kadar benden kalemimde tekrar buluşmak dileğiyle,sevgi dolu kalplerle gezmeniz dileğiyle Bugün 8 Mart yani dünya “emekçi” kadınlar günü… Bugün bu yazımı tüm kadınlar adına yazıyorum. Genelde bu başlık hep anne olmak ile bağdaştırılıyor. Bence anne olamamış kadınların da yaşadığı birçok zorluk ve “emek” durumu var. Annelerimiz ise apayrı, onları ayrıca anlatıyor olacağım. Kadın olmak her yaşta bir yolculuk gibi. Bugün bu yazım sadece kadınlar için, biliyorum ki erkek okurlarım da oldukça fazla ve onlar içinde belki biz kadınları biraz daha iyi anlamaları için de yazıyorum. Bir kadın olarak dünya üzerindeki 34. yılım içerisindeyim. Hayatımın çoğunu kadın gibi hissedemeyerek geçirdim, sürekli kendimi bir savaş alanında son kalmış savaşçı gibi hissetmekteyim halen… Sanki bütün arkadaşlarım vurulmuş ve evet geriye kalan son şövalye benim belki de asker benim. Ve evet çok kısa sürede öleceğimi biliyorum ama yine de işte o savaş meydanından asla ve asla çekilmiyorum. Benim “kadın” olamama hikayem işte böyle. Bu histen tüm hayatım boyu ve hala kurtulamadım. Şimdi hep beraber soralım kadın olmak ne demektir? Kadın olmak ne ister neyi gerektirir nasıldır? Nerede başlar nerede biter? Önce sevgili kızlarımıza, kız çocukluk halimize inelim. Bir kere kız çocuğu tek başına sokağa çıkmaz vardır sonra “kendine sahip çıkmak” vardır. Bir kere kendi kendisine yetememek vardır sürekli gözetimde olmak vardır. Eteği hemen kısa kalır namusu ise sokağa çıkmasının bile önüne geçer. Sonra sevgili “kız çocuğu” halimizin bile katlandıkları vardır değil mi annelere yardımcı olmak gerekir, gerekirse küçücük halimizle kardeşlerimize bakmak, hayvanları otlatmak ve hatta evde yemek bile yapmak. Daha öteye gidelim 10 yaşına gelmemişken evlenmek vardır, ama bizler işte kız çocuğu değilizdir, kadın derler halimize… Sonra belki çocukluğu geçirmişizdir bu “dünya” öğretileri ile kendimize sahip çıkmak ve namusumuzu korumak aklımıza bir kere kazınmıştır. Genç oluruz, bir kere biyolojik bir süreç olan göğüslerimizin çıkması ve görülmeye başlaması bile “sorundur” bize ait olan herkese aittir. Herkes bilmek durumundadır ve biz vücudumuzun bir parçasını yine “namus” konusu olduğu için korumak durumunda kalırız… Kızım kendine sahip çık vardır ve yıllarca hangi yaşa gelirsek gelelim “bir erkek” “bir koca” bize sahip çıkana kadar bu böyle devam edecektir değil mi? İşte o güne kadar kız çocuğu olmak kadın olmak o kadar zordur ki “insan” olmak isteriz, kadınlığımızdan kızlığımızdan vücudumuzdan utanırız, istemeyiz, kaçmak isteriz… Kadınlığımızdan, kızlığımızdan vücudumuzdan utanırız, istemeyiz, kaçmak isteriz… Biraz daha büyüyelim işte yirmili yaşlarımızda bir kadın olalım, ilk kez kendi kararlarımızı verebildiğimiz kendi ayaklarımız üzerinde durabildiğimiz… Yine de aile vardır bir kere o küçük yaşlardan beri devam etmekte olan “namus” koruması ve namus süreci yakamızı bırakmaz. Ne yaparsak yapalım namusumuzu korumamız gerekir… Evet, iş hayatına atılırız, kendi ayaklarımızın üzerinde durmak için… Hem de ne ayakta durmak kaya gibi olmamız gerekir. Herhangi bir erkeğe göre “daha” ile başlayan cümleler için yarışırız bu kez, daha çalışkan, daha azimli, daha önemli, daha iyi… Kadın olmak bu kez “utanılacak” bir şeyden daha alt seviyeden daha üst seviyeye taşınabilmek için bir erkeğe göre çok ama çok daha fazla emek vermemiz gereken bir “oluş” hali olur… İşte bizler kadınız, son dönemde kadın gibi olmak, kadın olmayan kadınlarla çevrili olmayı çokça duyuyorum. Peki, kadın gibi kadın nasıl olunurdu? Bir kadının o muhteşem sevecenliği, şifacılığı, iyileştirici gücü, gerektiği zaman anneliği, içinde saklı olan yaratım hali, şefkati, güzelliği, kadınlığı nerede kaldı? Bizler küçüklüğümüzden beri “namusumuza sahip çıkmak” kavramından önce geleceğin muhteşem kadınları olarak “kendimizle barışık olmayı” neden bu kadar duyamaz hale geldik? Neden vücudumuzdan bu kadar koptuk, neden bizimle olan bizi biz yapan sevgili kilolarımıza belki de sevecenliğimize sırf daha hızlı kariyer basamaklarını atlamak için “duygusallığımıza” veda ettik? Biz ne zaman gerçekten kadın gibi kadın olmayı unuttuk? Bugün bu yazım tüm emekçi kadınlarımıza, küçük bir kız çocuğu olmuş halimizden ilk gençlik yıllarımızdan, orta halli yaşlarımızdan olgunluğumuza… Kadın olmak her yaşta bir yolculuk gibi. Kadın olmak dünyanın en zor ama en güzel duygusu. Konuşmaktan bile çekindiğimiz her ay biyolojik sürecimizin bize hediyesi olan yumurtlama süreci halimiz bile bir kadın için gerçek bir dönüşüm yenilenme değişim ve işte “var etme” süreci… Bugün bu yazım tüm emekçi kadınlarımıza, küçük bir kız çocuğu olmuş halimizden ilk gençlik yıllarımızdan, orta halli yaşlarımızdan olgunluğumuza… Biz kadınlar en son ne zaman o geride kalan acıtılmış kız çocuğumuzu yeniden kucakladık? Ona korkmamasını, kendi kendisinin o güzelim vücuduna en güzel şekilde sarılmasını ve dünyaya kadın olarak geldiği için ne eksik ne de “fazla” olmadığını sadece ve sadece herkes gibi kendi olmayı ve sonuna kadar gerçekten kendi gibi olmayı hak ettiğini fısıldadık? Onun her yaşında her ne olursa olsun çok ama çok değerli olduğunu ona en son ne zaman hatırlattık? Bir erkeğin bir kocanın bize “namusumuza” sahip çıkmasını beklemeden en son ne zaman kendi kendimizin haklarını hayatımızı yolumuzu savunduk ve işte o savaş meydanlarında en son ne zaman bir zafer kazanmış olduk? Bugün bu yazımı okuyorsanız ve bir kadınsanız bu kelimeyi yeniden ve yeniden düşünmenizi dilerim… Kadın olmak eksik olmak, fazla olmak, karşılaştırma unsuru olmak, namus bekçisi olmak, kendimizden utanmak değildir, sahip olduğumuz özellikler için kendimizi sevmemek ise hiç değildir… Kadın olmak rahmettir, kadın olmak merhamettir, kadın olmak annelik yüceliğinde olmak demektir, kadın olmak bu dünyayı çiçeklerle donatan olmak demektir, kadın olmak dişi olmak demektir, kadın olmak bu dünyada bizlere verilmiş en önemli tecrübedir, satın alamayacağımız devredemeyeceğimiz istesek te unutamayacağımız kadar özel bir deneyimdir… Tüm “kadın” hikayeleri güzeldir çünkü “kadın” olan olmak güzeldir… İlginizi çekebilir İşte bütün mesele bu Hayata kabul verebilmek veya verememek Mükemmel değil, mutlu anne, baba olmak daha doğru diye düşünüyorum. Sizlerde benim gibi mi düşünüyorsunuz? Anne-baba olmak gerçekten dünyanın en güzel duygusu olduğu gibi bir o kadar da zor. Bunun yanı sıra iş ve ev hayatının birlikte yürümesinin getirdiği zorluklar. Ağır sorumluluk ve çok sabır gerektiriyor. Çocuk büyüdükçe sorunları da büyüyor. Bu konuda tecrübeli bir anne olarak yazıyorum. Anne, baba olmanın en zor yanlarından biri de “yeterince iyi bir anne-baba mıyım?” sorusu. Yazımı bir kahve içerek okumaya ne dersiniz? Daha keyifli olmaz mı? Rahat olun “mükemmel anne-baba yoktur. Olmaya da çalışmayalım lütfen. Normali olmak yeterli. Klişe biz söz olacak ama, çocuğumuzla kaliteli keyifli zaman geçirmek, düşüncelerine saygı duymak, sevdiğimizi belli etmek çok daha önemli. Hiç kimse mükemmel kusursuz değildir. Olmayada çalışmayalım. Ne kendimizi ne de çocuğumuzu yormayalım. Gerekte yok zaten. Asıl olan mutlu anne-babanın mutlu çocuğudur. Onun temel ihtiyaçlarını karşılayacak ardından onunla gülüp eğlenecek yeri geldiğinde dur diyebilecek, anne- babanın çocuğu daha sağlıklı daha yere basan daha güçlü daha verimli daha pozitif olduğu kanısındayım. Yani sevgili okurlar özetle çocuğumuzu her haliyle olduğu gibi sevelim. İyi yanlarını görüp taktir edip destekleyip zor zamanlarında yanında olduğumuzu hissettirirsek onun için çözüm aradığımızı ona gösterirsek sağlıklı yoldayız demektir. Bu arada kendimizide unutmayalım, hayatımız çocuktan ibaret değildir. Kendimize de zaman ayıralım. Mesela hobilerimizi keşfedelim bu iyi bir fikir olabilir ne dersiniz? Nesrin KILAVUZ

anne olmak dünyanın en güzel duygusu