Devrimci Gülen’den,’Atatürk’ü babam gibi severim’e uzanan bir ROK hikayesi.. 12 Kasım 2017. süre önce yazdığı “Gülen’in 1970’lerin sonundan itibaren devletin ve yargının içine ektiği fidanlar ağaç olmasa bu devrim yapılamazdı ve askeri Atatürk’ün liderliğindeki birinci devrimciler ise 1920’li
UlviyeAlpay adlı kullanıcının dünyanın en büyük profesyonel topluluğu olan LinkedIn‘deki profilini görüntüleyin. Ulviye Alpay adlı kişinin profilinde 2 iş ilanı bulunuyor. Ulviye Alpay adlı kullanıcının LinkedIn‘deki tam profili görün ve bağlantılarını ve benzer şirketlerdeki iş ilanlarını keşfedin.
Bizimgemici ( Gemi çalışanı ) Firmasının salgın ( Covid–19) yüzünden çalışamaması nedeniyle epey zamandır işsiz. Zamanında bolca kazanıp bolca tutmuş olduğu için durumundan pek şikâyeti yok. Laf dünyadan, yaşamdan, yaşamaktan açılınca en çok bilen o dersiniz. Bir meddah gibi söze girer, sahnede olduğunu
Kızılderililer Doğa sevgi ve savaşım. Hayallerinizi zorlayacak ne ararsanız bu fotoğraf karelerinde görebileceksiniz. Doğa, sevgi, savaşım, vahşet hepsi ama hepsi bu karelerde , sözü fazla uzatmadan sizi Kızılderililerin görkemli yaşamıyla baş başa bırakıyorum. Kızılderililere ait çok şeyi bu karelerde görecek
Atatürkün, gece yarısından sonra Ankara'nın Tahtakale bölgesinde çıkan yangın yerine gelişi ve alınan önlemleri denetlemesi, yanında bulunan kişi Kılıç Ali, 18 Temmuz 1929. 1936, İstanbul. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Florya'da. 1928, Ankara Mustafa Kemal Atatürk'ün, Marmara köşkü’nün balkonunda çekilmiş fotoğrafı.
Atatürkün istediklerini madem bu kadar detayına kadar önemsiyorsunuz neden tüm söylediklerini yapmıyorsunuz, gösterdiği yoldan gitmiyorsunuz? - Google Haritalar ile bir yol hikayesi / 24.03.2021 - Futbol, siyaset ve çürümüşlük / 15.03.2021 - Bambu ağacı ve BTP / 04.04.2009 - Ayağa kalk Türk Milleti! / 28.03.2009
RUHr. Atatürk’ün Yalova’da dalları kesilmesin diye köşkünün yerini değiştirdiği ulu çınarın öyküsünden ilham alan Yürüyen Köşk kitabı, Redhouse Kidz SEV Yayıncılık baskısıyla yeniden raflardaki yerini aldı. Sevilen yazar Simlâ Sunay’ın kitabı, ödüllü sanatçı Huban Korman'ın rengârenk resimleriyle, kahramanları tarihi çınar ve çocukların eşliğinde, doğayı korumanın önemini vurguluyor. Çınar nasıl da öfkeliydi bir gün. Çıkardı köklerini topraktan, yürüdü yapraklarını fırlata fırlata. Nereye böyle çınar? Atatürk dallarına zarar gelmesin diye taşıtmadı mı koca köşkü yanından?.. Yürüyen Köşk’ü duymuş muydunuz? Yalova’da, denize bakan bir müze şimdi... Atatürk, sahilde görüp çok etkilendiği ulu bir çınar ağacının yanına bir köşk yaptırır. Fakat bir süre sonra çınarın dalları köşkün çatısına zarar vermeye başlar ve bahçıvan Atatürk’ten dalları kesmek için izin ister. Atatürk dalların kesilmesi yerine köşkün yürütülmesini isteyince de köşk, İstanbul'dan getirtilen tramvay rayları üzerinde sekiz çocuk adımı yürütülür. İşte hem çocuklara hem yetişkinlere yönelik kitaplarıyla sevilen yazar Simlâ Sunay'ın Yürüyen Çınar kitabı, ilhamını bu meşhur çınardan alıyor. Redhouse Kidz SEV Yayıncılık tarafından yayımlanan, ödüllü sanatçı Huban Korman'ın rengârenk resimleriyle yeniden raflarda yerini alan Yürüyen Çınar, ağaçları ve doğayı korumanın önemini vurgulayan bir öykü. Hem çocuklara hem yetişkinlere yönelik kitaplarıyla sevilen yazar Simlâ Sunay'ın yazdığı bu öykünün kahramanları ise Yürüyen Köşk’ün tarihi çınarı ile çocuklar.
Yürüyen Köşk Atatürk'ün Ağaç Sevgisi Günümüzde çevreye ve doğaya düşman insanlar o kadar çokken, geçmişte Atatürk tarafından doğaya nasıl davranılacağının en güzel örneğini verilmiştir. Atatürk'ün yürüyen köşk olarak bilinen bu anısı şöyle yaşanmıştır. Gazi Mustafa Kemal, Bursay'ı ziyarete giderken Yalova iskelesin yakınından geçerken, Yalova Millet Çiftliği'ndeki ulu bir çınar dikkatini çekti, yatın durdurulması emrini veren Atatürk, tekneyle karaya çıkarıldı. Çınarın gölgesinde bir süre dinlendi etrafı inceleedikten sonra, ulu çınarın etrafına bir köşk yapılması emrini verdi. Atatürk'ün bu emri ile 21 Ağustos 1929'da köşkün yapımına başlandı, 22 gün sonra 12 Eylül tarihinde köşkün yapımı tamamlandı. 1930 yılında Millet Çiftliği görevlileri, çınarın dalının köşkün camına uzandığını ve zarar verdiğini bu dalın kesilmesi gerektiğini söyleyerek Atatürk 'ten izin istediler. Buna asla müsade etmeyen Atatürk, çınar'ın dalının kesilmesi yerine köşkün raylar üzerinde başka bir yere kaydırılması emrini verdi. Yalova İstanbul'a bağlı olduğu için İstanbul Belediyesinden Fen İşleri Müdür Yusuf Ziya Erdem bu işle ilgilendi. İstanbul'dan tramvay rayları getirtildi, uzun uğraşlar sonucu binanın temel seviyesine kazı çalışması yaparak inildi. Çok uzun uğraşlar sonra temel'in altına raylar sağlam bir şekilde oturtuldu. 8 Ağustos 1930 günü yürütme işleminin ilk aşaması yapıldı. İlk olarak teras bölümü, iki gün içerisinde de yapının diğer bölümlerinin yürütme işlemi tamamlandı. Bu olaylar sonunda ulu çnar kesilmekten, köşk ise yıkılmaktan kurtuldu. Tarihe yürüyen köşk hikayesi olarak kazınan bu hikaye Atatürk 'ün çevreciliğe ve doğaya verdiği önemi belirtmektedir. Bizlerde her Türk bireyi olarak Atamız'ın çevrecilik anlayışını kendimize ilke edinmeliyiz, doğayı korumalı ve fidan dikmeliyiz. Bu blogdaki popüler yayınlar İslam Peygamberi ömrü boyunca, barışçı yönü, güvenilir kişiliği ve karakteri ile ön plana çıkmıştır. Ancak peygamberliğini ilan ettikten sonra kendine inanalarla birlikte çoğu zaman çatışmalardan kaçmışsada bazı savaşların içinde bulunmuştur. savaşı her zaman en son çare olarak görmüş ve İslamiyeti yaymak için Allah yolunda Gaza etmiştir. Bazı zamanlarda ise kendilerine saldıran, müşriklere karşı kendilerini savunmuşlardır. yaşamı boyunca savaşları en son çare olarak söylemiş barışı hedeflemiştir. Bizde sizler için katıldığı savaşları derledik. ömrü boyunca 9 savaşa katılmıştır. Bu savaşları kısa kısa incelemeye başlayalım BEDİR SAVAŞI 624 Müslümanlar hicretten sonra Mekke'de bıraktıkları malların karşılığını almak için, Mekke'lilerin bir ticaret kervanını ele geçirdiler. Hicretin 2. senesinde meydana gelen bu savaş Müslümanların zaferiyle sonuçlandı. Kendinden s Mustafa Kemal Atatürk askerlik hayatı boyunca bir çok cephede savaşmış, bir çok başarılar elde etmiştir. Bizde bu cepheleri sizler için derledik, sizlere bu cepheler ve Atatürk'ün bu cephelerdeki görevi ve etkisi hakkında bilgiler vericeğiz. 1- TRABLUSGARP SAVAŞI 1911-1912 seneleri arasında Osmanlı Devleti afrika da bulunan son topraklarında tutunmaya çalışıyordu. İtalyanlar bu bölgeye gözünü dikmişlerdi. Trablus ve Bingazi'yi işgal etmek için 29 Eylül 1911'de Osmanlı Devlet'ine savaş ilan ederek 5 Ekim tarihinde de bu bölgeye asker çıkarttı. Osmanlı'nın ise bu bölgede İtalyanlara karşı çıkabilecek ne yeterli askeri ne de yeterli mühimmatı vardı. Bundan dolayı bölgenin kurtuluşu ancak yerli halkın örügtlenmesiyle olacaktı. Osmanlı Devleti bölgeye Mısır ve Tunus üzerinden subaylar yolldı. Bu subaylar arasında Şerif lakaplı Mustafa Kemal'de vardı. 22 Aralıkta Tobruk Muharebesini kazandı. Dernede 16 ve 17 Ocak'ta taaruz sırasında gözünde Osmanlı İmparatorluğu 623 yıl hüküm sürdüğü Devletlik süresinde gerek stratejik nedenlerden doalyı , gerek şehirlerin fonksiyonlarından , gerek küresel önemlerinden , gerek coğrafi koşullardan dolayı dört kez başkent değiştirmiştri . İşte Osmanlı Tarihine başkentlik yapan iller ; SÖĞÜT 1299-1326 Osmanlı Devlet'inin kuruluşundan 1326 yılına kadar geçen 27 yıllık sürede Osmanlı Devlet'ine başkentlik yapmış olsada , bazı tarihçiler Söğüt'ü Osmanlı Devleti başkentleri arasına almamaktadır ve ilk Osmanlı başkenti olarak Bursa'yı kabul etmektedir . Ancak kendi düşüncülerimi dile getirmem gerekirse , Osm anlı Devletinin kuruluşundaki merkezi olan Söğüt Osmanlı Devleti'nin ilk başkentidir. BURSA 1326-1365 Kimi kaynaklarda Osmanlı Devleti'nin ilk , kimi kaynaklarda ikinci başkenti olarak kabul edilen Bursa , Osman Bey tarafından 1306 senesinde kuşatılmaya başlanmış fakat ömrü yetmeyince oğlu Orhan Bey tarafından alınıp Başkent yapılmıştır . EDİ
Atatürkün doğa sevgisiyle ilgili hikaye YaReN Atatürkün doğa sevgisi ile ilgili hikayesi-Atatürkün doğa sevgisini anlatan hikaye-Atatürk doğa sevgisi ile ilgili hikaye- Atatürkün doğa sevgisi ile ilgili hikayeleri Atatürkün doğa sevgisiyle ilgili hikaye Mustafa Kemal Atatürk’ün doğa sevgisi, babası öldükten sonra annesi ve kardeşiyle birlikte Selanik’in otuz kilometre yakınlarında Zübeyde Hanımın ağabeyi olan Hüseyin Ağa’nın çiftliğine yerleşmeleri ile başlamıştır Burada, Atatürk çiftçilik işleri ile uğraşarak, yeşilliğe, toprağa ve doğaya ilgi duymuştur O’nun bitki ve hayvan sevgisinin ilk belirtileri, bu çiftlik yaşamından kaynaklanmaktadır Çünkü O, ilerki yaşamında çiftlikler kuracak, hayvan besleyecek ve ağaçlandırmaya büyük önem verecektir Atatürk’ün sınıf arkadaşlarından Ali Fuat Cebesoy, O’nun doğa sevgisini belirtirken bir anısını şöyle anlatır “Harp Akademisi’nin üçüncü sınıfına geçtiğimiz zaman Mustafa Kemal, Selanik’e sılaya gitmeden önce bizde misafir kaldı O günlerin birinde Satılmış Çavuş’u da alarak Alemdağı’na uzandık Arkadaşım samimi bir doğa aşığı idi Ormanlık yerlerden çok hoşlanırdı Öğleye doğru pınar başında mola verdikUzaklarda bir kasır vardı ve manzarası harikulade güzeldi Adeta Mustafa Kemal’i büyülediOradan ayrılırken Mustafa Kemal Fuat’ dedi, İnsan yaşlandıktan sonra şehirlerin gürültülü hayatından uzaklaşmalı, böyle sakin ve ağaçlık bir yere çekilmelidir Bak, şu karşıdaki köşk insanın ruhuna nasıl bir ferahlık veriyor” Afet İnan, Atatürk ve Çankaya’nın ilk Cumhurbaşkanlığı Köşkü için seçilmesini anlatırken şöyle diyor “Atatürk’ün Çankaya’yı seçmesinde etken, birkaç büyük karakavak ve söğüt ağaçlarının bulunması idi Onların rüzgarlı günlerdeki hışırtısından daima zevk duyardı” Atatürk doğayı çok seven bir insandı Yeşile, çiçeğe, ağaca hayrandı Nezihe Araz, Atatürk’ün ağaçlandırmaya verdiği önemle O’ndaki doğa sevgisini bir söyleşide şöyle dile getirmiştir Ne oldu buradaki ağaca ”“Çankaya köşkünden Meclis binasına giderken o günün Ankara’sında bir tek iğde ağacı vardır Mustafa Kemal, her gün ağacın önünden geçerken arabayı yavaşlatıyor ve ağacı selamlıyor Bir gün; Bakın bu benim’ derken, o ağacın yerinde olmadığını görüyor Büyük bir telaşla otomobili durdurup iniyor Buradaki işçilere; Ne oldu buradaki ağaca’ diyor Efendim, yolu genişletmek için ağacı kestik’ cevabını alıyor Arabasına dönen Mustafa Kemal ağlamaya başlıyor Bunun başka yolu yok muydu? diye” Afet İnan, Atatürk’ün doğa ve ağaç sevgisi ile ilgili olarak şöyle diyordu “1919 yılında Atatürk Ankara’yı pek az ağaçlı bulmuştu O, eski adı Orman Çiftliği olan yerde, orman yetiştirmeyi kendisine ideal edinmişti O’nun için her ağaç yeni, kıymetli birer varlıktı Bunların yetiştiğini, büyüdüğünü görmek, bir idealin tahakkuk edişindeki zevki kendisine veriyordu Gazi Orman Çiftliği, insanların irade ve çalışmalarıyla, tabiatı güzelleştirme ve verimli kılma kuvvetinin bir örneğidir” Atatürk’ü yakından tanıyanların şu ortak görüşte birleştikleri görülmektedir “Atatürk doğayı severdi Ağaçlandırmaya önem verirdi” Bir gün Atatürk, Kurmay Başkanı İsmet Bey’le Diyarbakır çöllerinde atla gidiyorlarmış Mustafa Kemal demiş ki “Çabuk bana yeni bir din bul Ağaç dini Bir din ki, ibadeti ağaç dikmek olsun” Atatürk’ün doğayı, ağacı sevmesinin en belirgin örneklerinden birisi de kuşkusuz Atatürk Orman Çiftliği’dir Atatürk, 1925 yılında kendi aylığından ödeyerek çiftliğin bugünkü yerini satın almıştır O yıllarda bu topraklar, ortasından demiryolu geçen bataklık ve boş bir araziydi O, toprağa karşı zafer kazanabileceğini de kanıtlayarak çiftliği burada kurdu Bugün, Ankaralılar için çiftlik bir dinlenme yeri haline gelmiş, Atatürk’ün önderliğinde dikilen ağaçlar büyümüş, gölgesinde insanlar dinlenir olmuştur O doğadan zevk alan bir insan olarak, yeşilliği ve ormanı daima sevmiştir Falih Rıfkı Atay, “Atatürk çiftlik dağlarının ormanlaşması için bizzat uğraştı Hemen her ağaçta hakkı vardır” derken; Afet İnan da, “Orman Çiftliği’nin her ağaçlandırma evresinde Atatürk’ün bakışı, görüşü, emeği vardır” diyor Eski adı Orman Çiftliği olan yerde orman yetiştirmeyi amaç edinmişti Onun için her ağaç eski ve yeni, kıymetli birer varlıktı Özlemi tüm ülkeyi ağaçlandırmaktı Atatürk’ün ağaç ve yeşillik sevgisi, yalnız Ankara’ya has bir özlem değildi “Bu vatan, çocuklarımız ve torunlarımız için cennet yapılmaya değer” diyen Atatürk’ün özlemi, tüm ülkeyi ağaçlandırmaktı, yeşillendirmekti Bir gün, İstanbul’un eski vali ve belediye başkanlarından Muhittin Üstündağ ve Afet İnan’la birlikte boğazda bir motor gezisinde Salacak önlerinden geçerken; “Bu güzel yerleri ağaçlarla bir kat daha güzelleştirmek için İstanbul Belediye Başkanı olmak istiyorum” derken, Atatürk’ün bu sözlerindeki gerçeği çözmek elbette güç değildir Ülkemiz toprakları üzerinde Atatürk’ün yakın ilgisi ve sevgisiyle Yalova yeşil bir cennet köşesi haline gelmiştir Muhsin Zekai Bayer, Atatürk’ün Yalova’yı ağaçlandırma çabalarını şöyle anlatır “Yalova kaplıcalarının yeşil cennet diyarı ve çam ormanları, Atamızın çabaları ile meydana gelmiştirİlk iş olarak o zamanın ünlü bahçıvanlarından Pandeli Efendi’yi Boğaz içindeki çiçek bahçesinden alarak işin başına geçirtmiştir Onun yakın ilgileriyledir ki, bu gün Çam Burnu’ adı verilen ormanlık alan yaratılmıştır” Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi açış konuşmalarında, doğal varlıklarımız olan ormanların korunması, dengeli ve tekniğe uygun şekilde işletilmesine yönelik konulara da yer vermiştir 1 Mart 1922 yılında 1 Dönem 3 Yasama Yılı konuşmasında, ormancılığın kurallarını şöyle belirtmiştir “Gerek tarım, gerek memleketin varlık ve genel sağlığı konularında önemi kesin olan ormanlarımızı da modern önlemlerle iyi duruma getirmek, genişletmek ve en yüksek faydayı sağlamak da önemli kurallarımızdan biridir” Atatürk, bir ağaç dalının kesilmesine rıza göstermeyecek kadar yeşili ve ağacı seven bir varlık idi Yalova’da yapılan bir köşkün çevresindeki meşelerin korunması için orman mühendislerine sık sık öğüt vermiştir Gazi Mustafa Kemal, Türklerin Orta Asya’dan kuraklık ve ağaçsızlık yüzünden göç ettiklerini pek iyi bildiği için ağaca karşı sevgi ve saygı gösterilmesini teşvik etmiştir Atatürk son günlerinde yeşile duyduğu özlemi şöyle dile getirmiştir “Yurt toprağı! Sana her şey feda olsun Kutlu olan sensin Hepimiz senin için fedaiyiz Fakat sen Türk ulusunu sonsuzluğa dek yaşatmak için verimli kalacaksın Türk toprağı sen, seni seven Türk ulusunun mezarı değilsin Türk ulusu için yaratıcılığı göster”. netten alıntı
Ulu Önder Atatürk’ün engin ve derin insan sevgisi tarih kitaplarından taşar. Kaldı ki bu sevgi, hayatını ortaya koyarak bir ulusa bağımsızlığını hediye edişinden bellidir. Sonra bahçesindeki çınarın dalları zarar görmesin diye koca köşkü yerinden oynattığını, Yalova’daki Yürüyen Köşk hikayesinden okuduk. “Ağaç, çiçek ve yeşillik medeniyet demektir.” “Son arzum yeşillik ve ağaçtır” dedi… Onun doğaya ve yeşile duyduğu aşkı da çok iyi bu yazımızda Atatürk ve hayvan sevgisi’ ne değinmek Yıllarına Dayanan Bir SevgiAtatürk’ün hayvan sevgisi taa çocukluk yıllarına dayanıyor. Yani babası Ali Rıza Bey’in vefatının ardından, annesi ve kızkardeşi ile birlikte dayısının Selanik yakınlarındaki çiftliğinde yaşadığı yıllara… Bu çiftlikte tarlaları kargalardan, kargaları ise köpeklerden koruma görevi 6 yaşında birgün, çiftlikteki görevini yerine getirirken yaralı bir kargaya rastladı. Sonra adını Hacı koyduğu karganın yarasını sardı. Hacı, çiftlikte çalışan kahya Muharrem’in takma adıydı. Ne var ki Hacı Karga’nın ömrü kısa oldu. Küçük Mustafa kargasını bir dut ağacının altına gömdü ve ağaca da “Hacı Dutu” adını verdi. İşte hayvan sevgisi böyle hüzünlü bir hikayeyle başlayan Mustafa’nın ilerleyen zamanlarda Cin ve Alev ismini koyduğu iki de köpeği yaşlarda Selanik’teki Askeri Rüştiye Okulu’na devam ettiği dönemlerde atlara merak saldı. Hatta haftanın son günlerinde okula atla gidip gelmeye başlamıştı. Tüm yaşamı boyunca atların hayatında önemli bir yeri çok sevdiği atı da Sakarya idi. O kadar ki, Sakarya’yı eşi Latife Hanım’a hediye etmişti. Atlarla gezintiler yapmayı çok severdi. En yorulduğu zamanlarda atının sırtında dinlenirdi. Bu arada atları da onu bir başka türlü severdi. Hatta bakıcılarıyla anlaşamayan en huysuz atlar bile onun sesini duyduklarında sakinleşirdi. Bir keresinde kırbaç kullanan bir atlı tramvay sürücüsüne kızıp kırbaca gerek olmadığını ün KöpekleriAtatürk atlar kadar köpekleri de çok severdi. Sofya’da setter cinsi bir yavru köpek sahiplenmiş, adını Alp koymuştu. Alp savaşta bile Mustafa Kemal’in yanındaydı. Hatta geceleri odasında yatardı. Ne üzücü ki Atatürk onu Diyarbakır Nablus’ta bir uçak bombardımanında bir köpeği ise Alber adlı bir av köpeği oldu. Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlılar Alber’i cephede bırakmışlardı. Cumhuriyet ilan edildiğinde Alper yine Atatürk’ün yanındaydı ve ölümüyle onu en çok üzerin hayvanlardan biri Mustafa Kemal daha sonra Yalova’da gezerken bir köpeğe rastlayarak onu sahiplendi. Bu köpeğin adı ise Foks’tu. Foks da Alp ve Alber gibi, devamlı Atatürk’ün karyolasının ayak ucuna özel olarak konan minderin üzerinde yatardı. Yemek yerken masanın altına yatıp, uykuya gidene kadar Atatürk’ü beklerdi. Atatürk de ona o kadar düşkündü ki, sık sık yaramazlık yaptığında bile kızmaz, gülerek törenlerde, balolarda, dahi daima protokolde yer alır, Atatürk’ün otomobilinde baş köşeye yerleşirdi. Atatürk’le tanışma şansına erişen yabancı diplomatların çoğu Foks’u da tanıyordu. O meclise giderken de Atatürk’ün yanındaydı, vapura binerken de, trenle bir yerlere giderken de…En son Gaziantep gezisinde ise Foks biraz durgundu ve iştahı kapalıydı. Atatürk onu çok iyi tanıdığı için, birinin azarlayıp üzdüğünü düşündü. Ve yine haklı çıktı. Meğer konağın aşçısı mutfakta yemekleri kokladığını gördüğü Foks’a kepçe ile vurmuş.“Çünkü O Sizi Koruyor”Çocuklar dahi Atatürk’ü, köpeğiyle birlikte seviyordu. Kastamonu’da yaşadığı çok tatlı bir hatıra bunu açıkça gözler önüne seriyor. Küçük bir çocuk Mustafa Kemal’in köpeğine yaklaştı ve sevmeye başladı. Ardından Atatürk ona sordu “Beni mi çok seviyorsun, yoksa köpeğimi mi?” Küçük çocuk bu soruyu rahat bir şekilde “Köpeğinizi daha çok seviyorum” diye cevapladı. Bunun üzerine Atatürk nedenini sorunca çocuğun yanıtı “Çünkü o sizi koruyor” bu hayvanların dışında Birinci Dünya Savaşı sırasında Türk ordusunda görev yapan bir Alman subay, anılarında “Sadık” isimli köpeğini Atatürk’e armağan ettiğini yazıyordu. Yine Çankaya Köşkü’nde uzun, beyaz tüylü bir Ankara kedisi ve Coli isimli bir köpeğin olduğu hayvanlara karşı sınırsız bir merhamet besliyordu. Onlar da adeta bunun farkındaymış gibi yanıt veriyordu. Mesela Silifke’deki çiftliği ziyaretlerinde kimseye haber vermeden azgın bir boğanın yanına girmişti. Bu boğa o kadar tehlikeliydi ki, Ata’yı uyarmaya çalışan bakıcısının ödü kopmuştu. Ancak o azgın boğa Atatürk’e hiçbir şey o kadar seviyordu ki, kesilmelerini görmeye bile dayanamıyordu. Bir keresinde İzmir’e gelişi şerefine kesmek istedikleri kuzuyu ellerinden kurtarmaya çalıştı ama yetişemedi. Kuzunun akan kanına bakmaya dayanamadığı için oradan kuşları da çok severdi. İki beyaz kanaryası vardı. Fırsat buldukça kafeslerinden çıkıp uçmalarını sağlardı ve onları uçarken izlemeyi çok severdi. Ayrıca köşkünün arka bahçesinde beslediği güvercinleri hayvanları çok seven bir liderdi. Bu sevgi göstermelik değil, içten gelen saf bir sevgiydi. Bir ulusa kendi hayatı pahasına bağımsızlığını armağan eden bir liderin, tüm canlılara böylesi bir sevgi beslemesi hiç şaşırtıcı değil. Ulu Önderimizi rahmetle anıyor, hayvan sevgisinin herkese örnek olmasını diliyoruz. Antik Mısır 'ın Dillere Destan Kedi Aşkı Antik Mısır’ın tüm sanatsal üretilerine ve tarihine bir göz atıldığında tema olarak inanılmaz bir “kedi” dominasyonu dikkatleri çekiyor. Eserlerin çoğuna kedi dostlarımızın ilham verdiği göze hemen çarpıyor. Peki firavunundan sanatkarına, neden kediler tüm Antik Mısır ın gözbebeğiydi? O coğrafyada keşfedilen sayısız kedi mezarı, bu sevdayı yeniden sorgulamamıza neden oldu. Erişilen binlerce kedi mumyası, kedi konusunun […]
Mustafa’nın kız kardeşi Makbule rahatsızlandığı için çiftlikte kalmıştı. Bugün Mustafa tek başına bakla tarlasında bekçilik yapacaktı. Şu karga kovalama işinin pek bir zorluğu kalmamıştı. Bakla tarlasına gelmeye başladığı ilk günlerde kargalar Mustafa’nın ne derece zorlu bir rakip olduğunu anlamışlar ve onun uyguladığı yöntemi müthiş bir mücadele örneği göstermelerine karşın boşa çıkaramamışlar, çekilip gitmişlerdi. Mustafa sabah erkenden bakla tarlasına gelince tarlanın tam ortasında bulunan kulübenin önüne bir sandalye çıkarıp oturdu. Aradan yarım saat geçmeden canı sıkılmaya başladı. Böyle boş oturmak O’na göre değildi. O, bir şeylerle meşgul olsun, bir işe yarasın, faydalı olsun isterdi. Dayısının bakla tarlasında bekçilik yapmakla bir işe yarıyordu, faydalı oluyordu, fakat bunlar yeterli miydi? Hayır, yeterli değildi. Ne yapabilirdi? Kulübede birkaç tane ders kitabı vardı. Kitap en iyi arkadaştı. Okurdun, öğrenirdin, fikirlerin gelişirdi. Mustafa bir kitap alıp okumaya başladı. Böylesi çok daha iyiydi, hem artık canı da sıkılmıyordu. Aradan iki saat geçmişti. Mustafa ilerdeki tarlaların arasındaki patika yoldan yaşlı bir adamın geldiğini gördü. Yaşlı adamın yanında bir kuzu vardı. Onun gelip tarlanın kenarındaki bir ağacın altına oturmasını fırsat bilen Mustafa yerinden kalktı, kitabı kulübeye bıraktı ve yaşlı adamın yanına gitti. Mustafa söze şöyle bir giriş yaptı “ Merhaba dede, nereye böyle? “ Yaşlı adam “ Yolcuyum ben evlat, kasabaya oğlumun yanına gidiyorum. Bu kuzuyu toruna hediye olarak götürüyorum. Geçen ay köye gelmişlerdi, bir hafta kaldılar. Torun kuzu diye tutturmuştu. Ben de, şimdi çok küçükler, biraz büyüsünler bir tane sana getiririm dediydim. Alsın kuzuyu besleyip büyütsün. Dünyada en önemli şey sevgidir. Sevgisiz kalmış bir insan kuru bir ağaca benzer. Zamanında onun kalbine sevgi tohumu ekilmemiştir, sevmek öğretilmemiştir. Bir bilinmezlik içinde bocalar durur. Yüzyıllardır süregelen anlamsız kargaşayı sevgi yoksunu insanlar çıkardılar. Toplumları birbirine düşman ettiler. Sonuçta bunun acısını insanlık çekti. İnsanlara sevgiyle yaklaşmalı, onların kalplerine sevgi tohumu ekmeliyiz. Sevmek çok güzel bir duygudur ve insanı hayata bağlar. Sevelim, sevilelim, hayatın tadına varalım. “ Yaşlı adam konuşurken Mustafa oturmuş ve anlattıklarını ilgiyle dinlemişti. Şimdi söz hakkı Mustafa’nındı “ Dede, bazı insanlar nedense vatanlarını sevmiyorlar. Ben vatanımı çok seviyorum ve bu vatanın evladı olduğum için gurur duyuyorum. Şimdi vatanlarını sevmeyenler vatanını sevmeyi nasıl öğrenecek ve ben vatan sevgimi nasıl geliştirebilirim. Tavsiyelerin neler olacak? “ Mustafa’nın coşku dolu konuşması yaşlı adamı şaşırtmıştı. On yaşlarındaki bir çocuğun bu derece bilgili ve kültürlü olması, düşüncesini korkusuzca söyleyebilmesi, öğrendiklerini yeterli bulmaması, yeni bir şeyler daha öğrenmek için soru sorması akıl alır gibi değildi. Hani bu yaşlardaki kaç çocuğun aklına gelirdi vatan sevgisi? Yaşlı adam düşüncelerinden sıyrılınca, gülümseyerek “ Evlat, adını demedin bana, neydi adın? “ deyince Mustafa “ Dede, benim adım Mustafa “ dedi. Bunun üzerine yaşlı adam “ Sana tavsiyem Büyük Vatan Şairi Namık Kemal olacak. Namık Kemal, türlü engellemelere karşın vatanını çok sevdiğini haykırmaktan çekinmedi. Bu uğurda çok acı çekti, fakat hiçbir acı O’nu vatanına hizmetten alıkoyamadı. “ Mustafa “ Bundan sonra Namık Kemal’in şiirlerini daha bir önem vererek okuyacağıma söz veriyorum. Dede, mutluluk nedir sence? Ben mutlu olmak insandan insana değişebilir diyorum “ dedi. Yaşlı adamın mutluluk hakkında söyledikleri şunlar oldu “ Mutluluk yaşamsal bir gerçektir yani yaşamda mutluluk vardır ve her insanın mutluluğu ayrıdır. Hakkın olan mutluluğu başkalarının mutluluğuna gölge düşürmeden istemek sana kalmıştır. Mutlu olmak için büyük şeyler istemek gerekmez. İnsan isterse bir kelebeğin uçuşunu görüp mutlu olabilir. Her neyse Mustafa yavaş yavaş kalkayım. Hava kararmadan kasabaya varmalıyım. Anlattıklarımın sana bir parça faydası olduysa ne mutlu bana. İyi günler dilerim. “ Mustafa “ Ne demek dede, hem de çok faydası oldu. Ben de sana iyi günler dilerim. Yolun açık olsun “ dedi. Mustafa yaşlı adam gittikten sonra kulübeye döndü ve sandalyesine oturarak konuşulanları düşünmeye
atatürk ün ağaç sevgisi hikayesi